Hüriyet

2 Kasım 2013 Cumartesi

Leyla Muslera!

     Galatasaray'ın kazanacağını geçen hafta söylemiştim. Ama bu kadar şaşırtacağını düşünmüyordum. Kopenhagen maçı da dahil son üç maçta hemen hemen aynı kadro ile sahaya çıkan takımın her üç maçta da farklı kimlikler ortaya koyması, birinde maçı daha ilk yarıda koparması, diğerinde 2-0'ı koruyamayıp 2 dakikada Anadolu takımı gibi 2 gol yemesi ve 74. dakikaya kadar süren bir endişe, sonunda da 90. dakikaya kadar ne olacağını bilemediğimiz bir maç. Galatasaray iyi oynar, kötü oynar o ayrı! Ama her maçta bu kadar farklı kimlikler ortaya koyması bir yere geldiğinde puan kaybına sebep olur. Ki önümüzdeki hafta Saraçoğlu'na çıkacak. 


     Galatasaray son üç haftadır bu kadroyu ve 4-2-3-1 dizilişini kullanıyor. Defans kurgusundaki farklılıklar haricinde kadro aynı. Aslında iyi de bir sistem. Ama bu sistemde Bruma'ya yer yok. Oysa ki böyle bir sistemde özellikle Bruma gibi bir oyuncunun banko oynaması gerekir. Tabi burada Bruma'nın takım defansına yapacağı ya da yapmayacağı katkıdan bahsedilebilir. Ya da Umut'un golcülüğünden. Ama ne olursa olsun Bruma her zaman 11'de görmek istediğim bir oyuncu. Ayrıca şunu da hep söyledim. Galatasaray'ın kadrosu kısıtlı. Kadro derinliği yok. Özellikle orta sahada rotasyon yapmak çok güç. Sneijder sakatlandı ve bildiğim kadarıyla uzun süre yok. En az 1 ayı Galatasaray bu bölgede Emre Çolak'ı oynatarak mı geçirecek? Ve Emre Çolak kimdir? Bir sol kanat oyuncusu olarak forvet arkası oyun kurusu ve pasör görevlerini gerçekleştirebilecek yetenekte ve olgunlukta da değil. Yani Emre'nin bir pasör kumaşı yok. Salih Uçan 18 yaşında da 35 yaşında da o görevi yapar; ama Emre Çolak sol kanat oyuncusu. Peki Selçuk neden forvet arkası pasör ya da oyun kurucu görevini üstlenemiyor? Sneijder ve Drogba'sız şampiyon oldu Galatasaray. Ve takımı Selçuk yönetti. Şimdi de bunu gayet yapabilir. Belki Mancini Selçuk'u önde oynatıp arkasında Ceyhun Gülselam'ı oynatsa daha defansif bir orta saha kurgusu olacağından eterli baskıyı kuramamaktan çekinmiş olabilir. Peki değişen birşey oldu mu? Hayır! Bence Sneijder yoksa o görevi Selçuk üstlenmeli. Galatasaray'da bunun başka alternatifi yok. 

     Konyaspor'un teknik direktörü eski bir Galatasaray'lı Uğur Tütüneker. Galatasaray'da 10 yıl futbol oynamış kalbi onunla çarpan bir bir profesyonel. İyi analiz etmiş rakibini. "Ben Konya'yım yersem çıkaramam!" demedi Konya. Çok cesur olmayı geçin Galatasaray'a daha oyuna başlarken baskı yaptılar. Özellikle Semih, Chedjou ve kaleci Muslera'ya. Ki Muslera'ya da ayrı bir parantez açacağım. Yapılan bu baskılar sonucunda önce gelen şey gol değildi. Önce Galatasaray durdu. Sonra oyunun hakimiyetini kaybetti. Özellikle önde gelen baskı ve ardından Galatasaraylı stoperler topu oyuna soktuğunda orta sahada topu sırtı dönük almaya çalışan tüm oyunculara bu baskının sürdürülmesi sonucunda da top kayıpları geldi. Ardından 16. dakikadaki gol. Çok daha fazlasını yiyebilirlerdi. Ama şans bazen yanınızda olmalı. Olduğu zaman yemiyorsunuz. Eğer Galatasaray 2'yi yeseydi emin olun bu maçta çıkarabileceği tek şey beraberlik olurdu onda da şüpheliyim. Çünkü Konya inanılmaz şekilde ayağa pas yaptı. Bütün oyuncular ne yaptığını çok iyi biliyordu. Herkes nerede olması gerektiğini çok iyi biliyordu. Ayağa pas yaparak hem oyunun kontrolünü ele aldılar hem de gerektiği anda tempoyu düşürebildiler. Bu oyun bana Galatasaray'ın kaybettiği Akhisar deplasmanını hatırlattı. O maçta da Akhisar aynı şekilde gerideki Galatasaray baskısına rağmen bilinçli ve ayağa paslarla bu baskıyı kırmıştı. Özellikle Konya'nın golü yediği dakikadan sonra ne olacağını çok merak etmiştim. İlk 5 dakika beklediğim gibi Galatasaray tempoyu artırdı, Konya da korktu ve gömüldü. Ancak daha sonra tekrar ayağa paslarla kendilerine geldiler. Tabi çok fazla alan buldular. Burak ve Umut biraz yalnız bıraktı savunmayı. Bunun da etkisi çok büyük. 

     Bir Drogba'ya sahip olmak sanki Range Rover'a sahip olmak gibi birşey sanırım. En kötü maçlarında bile sahnede. Ya gol atiyor, ya attırıyor ya serbest vuruş alıyor. Bunların hiçbirini yapmasa takımı ceza sahası önüne getirebiliyor sadece varlığıyla. Ve 90 dakika oynayan bu adam 35 yaşında öyle mi? İnanmıyorum. Bana, bizim ülkede sıkça görülen abisi ölünce kimliğini alan adamları hatırlatıyor!!! Burak ve Drogba'ya sahip olmak her zaman önemli. Burak için ne kadar şeyler söylense de işte sahneye çıkıveriyor bir anda. 


     Muslera'ya da ayrı bir parantez açalım. Büyük bir ihtimalle maçtan evvel bir arkadaşıyla ciddi bir iddiaya girdi. Hani Masserati'sine falan! İddia da büyük ihtimalle "Ben 45 dakika içerisinde 3 Konyalıya çalım atarım" şeklindeydi. Yoksa bunun izahı olamaz. Dünya çapında bir kaleciden akıl almaz ve sorumsuz hareketler görmek insanı şaşırtıyor. Tabi burası Türkiye. Öyle ya da böyle oynayacaksın. Barça'da iki hatalı golle silinen Rüştü değilsin ne de olsa! 


     Taraftarlar şimdi mutlu mesut ve kararlı bir şekilde Fenerbahçe maçını bekliyorlar. Psikolojik üstünlüğü aldık gün galibiyet günüdür falan diyorlar sanırım. Ama Galatasaray'ın yapması gereken "önce durdur, sonra vur" taktiğidir. Fenerbahçe evindeki maçı kazanmak isteyecek. Saldıran ve hızlı bir futbol anlayışı var Fenerbahçe'nin. Eğer Galatasaray Bruma'sız, Sneijder'in yerinde Emre Çolak ile ve takımın defans anlayışına hiçbir katkı sağlamayan Burak ve Umut ile bu maça çıkarsa, daha önce dediğim gibi Emenike fenomen olabilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder